Dr. Ahmet hastalarının tedavilerini bitirmiş odasında oturuyordu. İki güvenlikçi odaya girdi; “Hocam bir sorunumuz var, siz çözersiniz. Rica etsek bize yardımcı olur musunuz?”

 
Güvenlikçilerle birlikte giderken “Hocam yaşlı bir teyze var gece burada kalacağım, hiçbir yere gidemem diyor, bunun olamayacağını anlattık bizi dinlemiyor. Siz konuşun lütfen.”

 
Bekleme salonunda her sabah başka illerden gelen yüzlerce hastadan biri olduğu anlaşılan bir kadın oturuyordu. “Anacım hoş geldin, geçmiş olsun. Sana nasıl yardımcı olabiliriz?”

 
“Sabah beni buraya getiren otobüs beni bıraktı gitti. Ne gidecek yerim var ne de cebimde bir kuruş param. Bırakın burada kalayım, geceyi burada geçirip, yarın memlekete dönerim.”

 
“Anacım burada kalamazsın gel ben seni terminale götüreyim yolcu edeyim.”

 
“Oğul bu saatte gitsem de oradan ilçeye, ilçeden köye nasıl giderim. O saatten sonra ne ilçeye, ne köye araba bulunmaz. Ben burada kalırım, siz gidin işinize bakın.”

 
Anacım dedi Dr. Ahmet; “seni burada aç, susuz, yalnız bırakamayız. Hastanenin yanında otel var seni oraya götüreyim. Para işini düşünme sen benim anamsın, orada ye iç, rahat rahat yat, uyu, kahvaltını yap, ben seni sabah alırım, arabana götürür, yolcu ederim.”

 
Kadın biraz tedirgin ve biraz da gerginlikle “yok, oğul ben otel bilmem, oralarda yatamam, korkarım. Zaten yemesem de olur, sanki ilk defa mı aç kalacağım.”

 
Kadını ikna edemeyen Dr. Ahmet birçok hastasına sorduğu gibi “Anacım sen bizim eve gelir misin? Gelinin de çok sevinir” Kadın adama şöyle bir baktı, düşündü ve “gelirim ama sen önce evdekinden izin al.”

 
Kadının çantasını alan doktor arabaya doğru birlikte yürürken “Anacım, sen otelde kalmaktan korktun ama beni hiç tanımadan benimle eve geliyorsun, rahat edersin İnşallah.”

 
“Oğul sen korkulacak birine benzemiyorsun, iyi adama benziyorsun, hem bak benim için üzüldün. Niye gelmeyeyim ki? Sen olmasan ben gece vakti buralarda ne yapardım yapayalnız.”

 
Eve gittiler. Gece yarısına kadar sohbet ettiler. Tanrı Misafiri anlattıkça anlatıyor, anlattıkça ağlıyor ve karşısındaki iki kişiyi de yaşadıklarıyla, evlatlarının sağlık sorunlarıyla, köyünde yaşanan işsizlik, yoksulluk, yoksunluk ve derin çaresizlik ile ilgili anlattıklarıyla ağlatıyordu.

 
Dr. Ahmet ve eşi misafiri dinlerken bir taraftan onun ağlayarak anlattığı derin yoksulluğa, derin acılara ağlıyor öte yandan caddeler araba dolu, kafeler, restoranlar, tatil yerleri dolu, gençlerin elinde pahalı telefonlar var. Hani yoksulluk, hani işsizlik, hani ekonomik sıkıntı diyerek yoksulları, yoksulluğu, yokluğu, açlığı, işsizliği görmeyen kör olmuş gözleri, sağır olmuş kulakları, kararmış kalpleriyle acımasız, merhametsiz insanları düşünüyorlardı.

 
Vakit geç olmuş, Tanrı Misafirinin odası hazırdı. Mutfağın, salonun, tuvalet ve lavabonun tamamen onun hizmetinde olduğunu, gece onun tarafına hiç kimsenin gelmeyeceğini her konuda rahatlıkla davranabileceğini anlatarak ve hayatlarında alabilecekleri en büyük, en ağlatıcı ve yakıcı derslerden birini sabah olunca alacaklarını bilmeden yattılar. Çünkü evden çıkarken “sabaha kadar size dua ettim” diyen misafir çantasını uzatarak “içini kontrol edin, size ait bir şey olup olmadığına bakın” dedi.

 
Doktor da, eşi de mahcup ve ağlayan gözlerle “anacım, sana bunu düşündürecek bir hata mı yaptık?” Dediler.

 
“Hayır, Allah razı olsun evim kadar rahat ettim ve bunun sizinle alakası yok ama yine de siz çantayı kontrol edin.”

“Olmaz öyle şey anacım” diyerek Tanrı Misafirini verdiği ders yüreklerine ve gözyaşlarına yer etmiş bir şekilde götürüp memleketine yolcu ettiler. 

BU YAZININ EKLENME TARİHİ 27-08-2023
  
Yazarın Diğer Yazıları